Sayfalar

9 Kasım 2009 Pazartesi

Gerçeği Bileceksiniz ve Gerçek Sizi Özgür Kılacak


Dünyadaki ilk sırlar insanoğlunun gerçek kökleriyle ilgilidir. Günümüzde kabul görmüş iki teoriye göre Darwincilik ve Yaratılışçılık insanoğlunun kökleri konusunda artık insanoğlunu ikna edememe noktasına gelmiş olmasına karşın karşıt iki düşüncede teorilerine sıkı sıkıya bağlıdır.
Darwin’in en sağlam ve dayanıklı olanın hayatta kalması yönündeki teorisi İnsanoğlunun DNA yapısındaki binlerce kusura rağmen hayatta kalması, öte yandan da yaratılışçıların sürekli bulunan fosilleri görmezden gelmesi iki düşünce tarafından saklanan bir insanoğlu tarihinin olduğunun en tipik göstergelerinden biridir.
Yakın zamanlarda bugünkü İsrail topraklarında bulunan Neanderthal adamın Cro-Magnon adam ile yan yana yaşamış olması ve bununla ilgili bulunan fosillerin bulunmasıyla insanoğlunun kökleriyle ilgili teorilerin ikisinin de artık çürüdüğünün göstergesidir.
Klasik Darwin çok merkezli teorisinde sapiens ‘in yaşı 35.000 yıldır, fakat her geçen gün ortaya çıkan yeni bulgular ve sapiensin akrabalarının olup atasının bulunamaması, yani sapiense geçişte eksik halka ve çok merkezli teorilerin gerçeğe uymamsı sonucunda bilim dünyası ikiye bölünmüştür. Bir kısım bilim adamları yeni bulguları görmezden gelerek hala bu teoriye sıkı sıkıya sarılmışken , bazı bilim adamları ise 1987 tarihli Mitokondriyal DNA yaklaşımına savunarak , gerçeği söylemek yerine yanlışa yeni bir yanlışı eklemişlerdir. Bu yaklaşıma göre 195 bin yıl önce Afrikada yaşayan Havva, teorinin çekirdeğini oluşturur. Teori tamamen kuramsaldır ve somut arkeolojik ve Antropolojik desteği sunmaz. Her iki teoride Amerika kıtasında’ ki insanın durumunu asla açıklayamaz.
Diğer tarafatan moneist dinlerde insanın yaşı 5.500 yıl civarında olup hiçbir bulgu ile uyuşmaz. Garip olan iki karşıt düşüncenin birbirini kurumsal olarak inkar etmemesidir.
Ünlü araştırmacı Sitchin ‘in 12.Gezegen adlı kitabında bilim dünyasına yönelttiği sorular bir türlü cevaplanamamaktadır. Darwin , çalışmalarıyla kendi zamanındaki bilgin ve ilahiyatçıları evrimin kanıtları ile yok etmesine karşın , dünya üzerindeki yaşam ,insan ve primatlardan , memelilere ve omurgalılara kadar bir çok canlı geriye doğru izlenmiştir.Fakat bu başlangıçlara varıldıktan sonra güneş sisteminin ötesinde başka bir yaşam düşünme ye başlanıldıktan sonra bilginler, dünya üzerindeki yaşam ile ilgili bir huzursuzluk duymaya başlamışlardır. Sitchin şu soruları yöneltmiştir,
1- Eğer yaşam bir dizi kendiliğinden kimyasal tepkime yoluyla başladı ise, dünya üzerindeki yaşamın neden birçok şans eseri kaynak çokluğu değil de tek bir kaynağı var ?
2- Dünya üzerindeki canlı maddelerin hepsi , dünya canlı maddelerin hepsi , dünyada bol
bulunan kimyasal elementlerin çok azını ve gezegenimizde nadir bulunan kimyasal ele
mentlerin pek çoğunu içerir.
Bir diğer ve önemli sorunsal , İlk teoriler insanın 500.000 yıl önce Asya’da türediği yönündedir. Fakat daha sonra bulunan fosiller insanın atası olan maymunun 25.000.000 öncesine dayandırır. Doğu Afrika’daki insanımsı maymunlar (hominid) 14.000.000 yıl önce geçiş olduğunu gösteriyor. Ancak yaklaşık 11.000.000 sonra homo sınıfına girecek ilk maymun-adam ortaya çıkıyor. İnsan gibi olduğu düşünülen ilk varlık(gelişmiş australopitheus), Afrika’nın aynı kısımlarında yaklaşık 2.000.000 yıl önce yaşadı .Homo erectusu üretmekte 1.000.000 yıl daha aldı. En sonunda 900.000 yıl sonra ilk ilkel insan ortaya çıktı(neanderthal). Gelişmis australopitheus ve neanderthal arasında 2.000.000 yıl olmasına karşı bu iki grubun açıklanamaz şekilde aynı araç gereçleri kullanması ve aynı görünüşe sahip olması oldukça gariptir. Derken aniden 35.000 yıl önce yeni bir insan ırkı homo sapiens , sanki yoktan var olur ve Neanderthal aniden yok olur.Cro-magnon denen bu insan bugünkü insanla çok benzemektedir.
Puzzle da diğer bir şok Cro-magnon insanından 250.000 yıl önce batı ve güney Afrika’da homo sapiens türünün yaşamış olduğudur. Modern insanın Homo-Erectustan sadece 700.000 yıl sonra ve Neanderthalden insandan 2.000.000 yıl sonra çıkmış olması mantıksızdır. Ayrıca Homo-Sapiens yavaş bir evrim sürecini temsil etmekte iken , ve bu gelişme dünyanın en uygunsuz zamanında olması (Buzulçağı) şüphelidir.Bu konunun istisnasız otoritesi prof. Thedosius Dobzhansky a göre modern insan soydaş bakımından akrabaya sahip iken atası yoktur.
1- öyleyse nasıl olurda modern insan evrimsel gelişme takip edilerek 2.000.000 veya 3.000.000 yıl sonra değil de 300.000 yıl kadar önce ortaya çıkmıştır. ?
2- Cevaplanamayan soru uygarlık niçin ortaya çıkmıştır. Evrimin normal ilerleme seviyesi içerisinde buşmanlar ile aynı seviyede olmamız gerekirken , bu uygarlık nasıl birden bire yerden fışkırmıştır, halbuki evrim sürecinde en zor basamak astroloji için geçmesi gereken süre 10.000.000 yıldır. Ama biz 50.000 yıl içinde aya astronotlar indiriyoruz. ( Cro-magnon insanının ortaya çıkış yeri bilim adamlarının ortak sonucu olarak Zagros Dağlarıdır. ) İlginç olanı ise bu iki türün çiftleşmemiş olmasıdır. Konuyla ilgili araştırmalar yapan yazar James Shreeve Neanderthal muamma: Modern İnsanın Köklerini Çözmek adlı kitabında bu iki farklı ırkın, üreme olarak farklı olmasından dolayı çiftleşmemiş olduğunu belirtir. Karbon testlerinden bölgede yaşayan modern insanın Neanderthal adamdan kırk bin yıl daha önceden orada olduğu gösterilir ve böylece evrimsel süreklilik teorisi de çöker. Bugün dünya üzerinde geleneksel bilimin kaçamak cevaplar vererek konuyu kapatma çabalarına karşın bu düşüncelere katılmayan arkeolojik, teolojik ve tarihi revizyonistler, insanın kökleriyle ilgili farklı bir görüşe ihtiyaç duyulması altında birleşmektedirler. Fakat insanın kökeni ne olursa olsun gerek Darwinistler gerekse teologlar savundukları düşüncelere sıkı sıkıya sarılmışlardır. Açıklanamayan bir çok arkeolojik bilgi ve kanıt her gün çoğalmaktadır. Bunlardan bazıları:
1- 18 ve 19 yy. İrlanda civarında alışılmadık derece küçük çok sayıda çin porseleni ve mühürleri bulunmuştur ki, o zamanlarda bilinen Zümrüt adası ile Çin arasında bir ticaret yolu yoktur.
2- Güney Amerika’da 3.600 yıl öncesinden kaldığı düşünülen Kristal Kafatasları bulunmuştur. Gerçek boyutludur ve çok keskin bir aletle yapılmıştır.
3- 1930 yılında Kosta Rica’da bulunan çok sayıda devasa taş toplar, bölgede asla var olmayan granitten ve mükemmel bir simetri ile yapılmışlardır.
4- İngiltere, Fransa, Almanya’da bulunan antik taş kalelerde, sadece İskoçya’a 60 tane büyük kayalardan yapılmış ve bazı yerleri yüksek ateşle eritilerek camlaştırılmıştır. Bunun geleneksel ateşle yapılabilme olasılığı olmayıp 1100 derece sıcaklık gerekmektedir.
5- 1900 yılında Girit yakınlarında Antikythera adasında İsa’dan yaklaşık yüz yıl öncesinden kalma bir bilgisayar bulunmuştur. Antikythera mekanizması olarak bilinen bu alet bir tür diferansiyel sistemi içermektedir ve bu sistem 16 yy kadar bilinmiyordu.
6- Bir Irak köyünde M:Ö 220 yıllarına ait olduğu anlaşılan, içinde demir bir çubuk olan ve daha sonraları pil olduğu anlaşılan küçük bakır silindir bulunmuştur. İçine üzüm suyu konduğunda yarım voltluk enerji üretmektedir.
7- İngiltere’deki Stonehenge ve Silbury Hill gibi açıklanamayan mekanlar, Paskalya adasındaki dev kafalar, Peru’daki nazca düzlüğü, Ohio’daki büyük yılan höyüğü Dallas ve Teksas’ta bulunan tarih öncesi çağdan kalma kayalık duvarlar, tarih öncesi çağda yüksek bir teknolojinin var olduğunu ortaya koymaktadır.
8- Eski Nasa görevlisi Maurice Chatelain, Yunan adası Delos’ta, 450 mil çaplı bir alan içerisinde, on üç farklı mistik alan bulunduğunu yazmıştı. Bu mistik alanlar birbiriyle çizgilerle birleştirildiği zaman devasa bir malta haçı şekli ortaya çıkmakta ve sadece uzaydan görünmektedir.
9- Chatelain’e göre, birbirinden binlerce mil uzakta ve binlerce yıl arayla yaşamış farklı kültürlere ait, hepsi aynı ağırlıkta madeni paralar bulunmuştur.
10- 1996 yılında Çin Shang hanedanı üyesi, tarihin üç bin yıl öncesine dayanan, Amerika’daki olmeç kalıntılarının üzerindeki, kesinlikle arkaik Çin harfleri olduğunu onayladı ve şaşkın arkeologlar, aynı alfabetik sistemlerin birbirinden bağımsız olarak geliştirilemeyeceğini kabul ettiler.
11- Abydos, Mısır’da antik 1 seti tapınağında yerden sekiz metre yüksekte , iki jet uçağı ve bir Apachi saldırı helikopterinin resim oymaları bulundu.
12- British Museum’da bulunan , Babil çivi yazısı tabletleri, Venüs’ün evreleri, Jüpiter’in dört ayını ve Satürn’ün yedi uydusunu anlatmaktadır ve dünyadan çıplak gözle görülmesi imkansızdır.
13- Yakın geçmişte Okinawa yakınlarında M:Ö 8000 yıllarında yapılmış olduğu tespit edilen dikdörtgen biçiminde bir zigurat bulunmuş, bu tarihten önce yüksek bir uygarlık seviyesine sahip insanların yaşadığı fikrini desteklemiştir.
Yukarıda yazılan ve örnek adetleri çoğaltılabilecek kanıtlar ile insanoğlunun geçmişi bilmemesi veya bilmek istememesi onun yıkıcı doğasından kaynaklanır. Yunan Diktatör Peisistratus, bütün Atina’nın altını üstüne getirmiştir. Memphisteki Path tapınağında bulunan Mısır kütüphanesi yıkıldığında geriye hiçbir şey kalmaz. Romalılar Kartaca’yı ele geçirdiğinde 500 binden fazla kitabı yakmışlar, Mısırla savaşırken İskenderiye’deki kütüphane Ceasar tarafından yok edilmiştir. Bu örnekleri saymakla bitiremeyiz. Avrupa’daki kütüphaneler Hıristiyanlar tarafından yok edilmiştir. Bunların yok olması ortaya çıkmasını zorlaştırmakta ve süreç almaktadır. Eğer İskenderiye kütüphanesi bugün yakılmamış olsaydı bilim ve tarih olduğundan çok farklı yerde olurdu. İnsanoğlunun geçmişiyle ilgili gizem, dünyanın en eski iki büyük yapısıyla sembolize edilmektedir. Geleneksel bilgiler ki, ben buna katılmam. Sebebi Çin’de bulunan ve incelenmesine izin verilmeyen Türk piramitleridir, şimdi bunu dikkate almadan konuya dönersek, Büyük Piramit ve Sfenks 4.500 yıl önce yapıldığı söylenmektedir. Fakat yakın zamanda yağmurların etkisiyle Giza platosunun çöle dönüşmesinden en az 10.000 yıl önce gerçekleşmiş olabilecek bu ünlü yapıların antik Mısır uygarlıklarının ortaya çıkmasından binlerce yıl önce yapılmış olduklarını kanıtlamaktadır. Son yıllarda bir çok uzaman Sfenksin en az 5.000-7.000 yaşında olduğu sonucunu çıkarmışlardır. Eğer antik Mısır’da böyle bir teknoloji varsa diğer yerlerde de bunun kanıtı bulunurdu. Bugün bazı bilim adamlarına Sfenks heykelini incelemesine yasak getirilmiştir.
Ünlü Medyum Edgar Cayce, 1934 yılında antik Mısırlıların Büyük Piramit ve Sfenksin bir kayıt salonu olarak bir tür zaman kapsülü bir tür bilgileri gelecek kuşaklara aktarmayı amaçlayan bir uygarlığın devamı olduğunu ifade etmişti. Cayce bu bilgi deposunun Sfenksin pençelerinin altında olduğunu söylemişti. 1990 yılında yer delici radarlar Cayce’nin iddialarını doğrulamıştır. Sfenksin pençesinin altında bir salon bulunmuştur. Ve burayı araştırma yetkisi kimseye verilmez. Eğer Sfenks Buzul çağından önce yapılmışsa bunun mimarının Mısırlılar olma ihtimali ortadan kalkıyor. Birçok araştırmacının ortak kararı Mısırdaki gerek mücevher yapımı gerekse mimari aniden ortaya çıkmamış, başka bir uygarlığın mirası olarak devam etmiştir. Mısırlıların ünlü, ölüler kitabı doğruluk efendisi bölümü ile Musa’nın On Emir’i nerdeyse birbirinin aynısıdır.
ESKİ AHİT …………………………………………………………………….. ÖLÜLER KİTABI
Benim dışımda başka tanrıya tapma idoller yaratma …. İlahi dengeye karşı gelmem.
Tanrı olduğunu söyleyene inanmam…………Karşılıksız tanrı olduğunu söyleyene inanma
Tanrı adını yanlış kullanma…..tanrıyı gücendirme
Şabat gününü kutsal bil………… Bu gün mısırlılarda yoktur
Anneni babanı onurlandır………akrabalarıma zarar verrmem
Öldürme…………………………… Öldürmem
Zina yapma……………………….. Zina yapmam
Çalma…………………………….Kimseyi soymam
Yalan söyleme …………………… Doğruyu söylemek yerine yalanlar uydurmam
Başkasının malına göz dikme…. Başkalarına haksızlık etmem.
Bu karşılaştırma İsrailoğulları’nın öğretilerini büyük ölçüde antik Mısır’dan aldığı konusunda çoğu araştırmacı hem fikirdir. Buna karşılık olarak Mısırlılar bu bilgileri kendilerinden önceki Sümer ve Babil uygarlıklarından almışlardır. Son yıllarda Tibet, Hindistan, Ortadoğu, Amerika kıtasında arkeolojik araştırmalarda yoğun bir artış vardır. Güney Amerikada ilkin Niéde Guidon’un yaptığı kazılar ile Cro-Magnon varlığı 35.000 yıl , arkasından Georgette Delibrias’ın yaptığı kazı çalışmalarının karbon-14 testleri Amerika kıtasındaki Cro-Magnon varlığını 70,000 öncesine götürmektedir. Evrim teorisinde Cro_magnon insanın yaşı 35,000 olup amerikaya geçiş M.Ö 11,000 yılında, buzul çağındadır.
Antropologların News Week dergisinde çıkan haberine göre, ilk Amerikalılar’ın 11.500 yıl önce toprak bir Köprü ile Alaska’ya geçen Asya ya da Moğol kökenli insanlar değil, bilim adamlarının daha birkaç yıl öncesine kadar tahmin dahi etmedikleri tamamen farklı bir etnik kültüre sahip insanlar olduğudur.Tarih öncesi çağlarda ilerlemiş bir medeniyetin olduğu yadsınamaz bir gerçektir ve bu insanlığın kökleriyle ilgili olan iki teoriye asla uymaz.
Ne Darwinci yaklaşım ne de Yaratılışcı, bu her geçen gün ortaya çıkan kanıtları asla açıklayamaz. Dünya tarihinin ve düşüncelerinin bu iki temel üzerine kurulduğunu düşünürsek. Amerika’da çıkan Türkçesi Yeni Bin Yılın Tanrıları : etten ve kemikten tanrılarla ilgili bilimsel kanıt adını taşıyan kitap, Yazarı Alon A. Alford, 20 yy. teknolojimizin bize henüz kazandırabildiği, tarih öncesi uygarlığın haritalar, taşlar fosiller ve mitoloji olarak günümüze geldiğini söyler… Bir çok bilim adamı bu konunun artık bir bilim dalı haline gelmesi gerektiği görüşündedir. Ama bu çok önemli endişeler doğmaktadır. Efendi kul sistemi ile yönetilen insanoğlunun yönetimi zorlaşacaktır. Fotoğrafı analitik olarak değerlendirirsek insanoğlunun geçmişine ait bilgiler Mısırdaki gizem okulları ve Pisagor okulları ile parça parça günümüze gelmiştir. Bu bilgiler sadece ruh ve ölümle ilgili olmayıp, tasarım, mimari, inşaat, astronomi vb bilgilerdir. Bu erken grupları birleştiren olgoi moneizmdir. Yani tek tanrı anlayışıdır. İbraniler antik dünyayı en iyi kayıt altına alan insanlardır. Ama Mısır’da köle olarak piramitlerin yapımında köle olarak çalıştıkları ne İbranilerde ne de Mısır yazılarında asla rastlanmaz. Öğretilerinde onlara gelen bütün bilgi İbrahim ve Musa aracılığı ile olduğudur. İncelendiği zaman bütün öğretilerinin köklerinin Mısır olduğu açıkça görülecektir.İncil’e göre dünya tarihini bugünkü akışına sokan olay Musa’nın İbraniler ile Mısır’dan çıkışıdır. Bir çok araştırmacı tarihçiye göre ki; Musa Mısır’da öğrendiği mistik imgesel anlatımları daha sonraki İbrani liderlerine öğretmiştir. Bu eski ahitte şifrelenerek günümüze kadar gelmiştir. 1939 yılında Freud ünlü kitabı Musa ve Tek Tanrıcılık’ta; Musa’nın aslen Mısırlı olduğunu yazmıştır. Freud , Yahudilerin kölelikten çıktıktan sonra İbraniler’in niye Mısır yaşam tarzını devam ettiklerini sorgulamıştır. Tabi bunu yapan ilk kişi değildi. Eski ahitin çıkış bölümünde (2:19) Musa’nın Mısırlı olduğu yazar. Bir çok araştırmacının elde ettiği sonuç Musa’nın Mısırlı bir rahip-prens olduğudur. Konu çok dikkatli araştırılırsa ve o zamanın yazıtları incelenirse Musa aslında Mısırlı Firavun Akhenaton yani IV.Amenhotehep’ten başkası değildir.
18 yy.da Rosicrucianlar daima bunu savunmuşlardır. Amonhetehep yani Musa mısırdaki mevcut kargaşayı önlemek için tüm tapınakları kapatarak Tanrı Aton için tapınak inşa etmiştir. (IKNATON, tanrı ATON’un hizmetçisi demektir.) Evrensel tek tanrı anlayışına uyan Aton İbranilerin Adon dediği tanrıyla aynıdır. Aten İbraniler tarafından öyle olsun anlamına gelen Amen kelimesine dönüştürülmüştür. Bu kilisede ve camilerde yoğun kulanılır. Bu kelime Sümer’in mutlak tanrısı ANU’dan türediği düşünülmektedir. Bir çocuğun sepete koyularak nehre bırakılması Sümer hükümdarı büyük Sargon’da görülür. Tabletlerde ‘zor durumdaki annem, hayatımın kurtulması için beni kamışlardan yapılmış bir sepete koydu ve ağzını ziftleyerek beni nehre bıraktı, nehir beni anki’ye taşıdı.” Mısır’da daha sonra Aten inancı bastırıldı ve Musa yani Firavun Mısır’dan kovuldu. Garner’e göre Amonhetehep’in Kiya adlı karısından doğan oğlu daha sonra ünlü çocuk firavun Tutankhaten oldu. Aten yerine Tutankamon olarak ismi değiştirildi. Mısırdaki kanıtlarda Musa/Akhenaten’in insanlarını güneye Sina çölünden geçirerek Timas gölüne götürdüğü görülmektedir.Bu alan bataklıktır ve savaş arabalarının takip etmesi imkansızdır. Akhenaten taraftarları onun hala tahtın gerçek varisi olduğunu düşünürler ve ona varis anlamına gelen Mose, Meses ya da Mosis demislerdir. Yani Musa bir isim değil bir ünvandır.
Bu teoriyi destekleyen diğer bir kanıt Mısır’dan çıkışta ve daha sonraki olaylarda önemli rol oynayan Meryem adlı kadındır. Firavun Musa ile ilgili teori, hükümdarlığının sonlarına doğru, Merykiya-Khiba’nın sevdiği – Mery amon – Amon’un sevdiği – adı altında kraliçe haline gelmiştir. Hem Mısırın hem de Mezapotamya krallarının çifte mirasını taşır. Musayla birlikte sürgüne giderek İsrailoğulları tarafından Meryem olarak adlandırılmıştır. Ve kızı Tutankhamen’in kız kardeşi – aracılığı ile kraliyet kanını taşıyarak Musevi kraliyet ailesini oluşturan oydu. Yeni Ahitte Habercilerin İşleri bölümünde 7:22 ‘de :
ve Musa Mısırlıların bilgeliğine yaraşır bir eğitim gördü. Böylece gerek söz söylemede gerekse iş görmede güçlü birisi oldu’ der.
Tabletler Musa’ya geldiğinden 1.000 yıl sonra İbranilerin yazıyla tanışması da ayrı bir değerlendirme konusudur. Tanrı Mısırca yazmıştır taşları. Ve diğer bir nokta Hiyeroğlif kelimesinin anlamı Tanrının Sözleri demektir. İşin asıl ilginç yönü Musa’ya Tanrı tarafından verilen bu on emrin yine tanrı tarafından bozulmasıdır.
Tanrı Yehova daha sonra onlara Amoritlerin, Hititlerin, Canaaaların topraklarına girmeleri, mallarını almaları, erkek, kadın, çocuk demeden öldürmelerini emreder. Sevgi dolu tanrı vahşi bir katile dönüşür. Musa’nın Sina dağında gerçekleştirdiğini söylediği mucizeler Mısır inisiyasyonunu da içerir. Diğer bir deyişle emirler ruhtan değil fiziksel bir varlıktan alınmıştır.
Texas üniv.Dr.Joe Lewis 1997 Yılı kitabında (Tanrı Teorisi) , bu noktayı daha da işin içinden çıkılmaz bir yorum yapmıştır. Yehova aslında ateş, rüzgar ve gürültü çıkaran bir araçtır. Bu araç Çıkış:19:4 açıklandığı gibi
“Mısırlılara ne yaptığımı ve seni bir kartalın kanatlarına bindirerek ne yaptığımı gördün”
şeklinde olduğunu söylemiştir. Uçan bir araçla gezen etten kemikten biri vardır. Dr. Musa’nın asla Yehova’nın yüzünü görmediğini söylemiştir. Bunu erken dönem Yahudi mezhebi olan Mandeallerin, dünyayı karanlık ve ışık olarak bölen bir evren yapısına inandıklarını ve onlara göre dünyada dahil olmak üzere fiziksel alem, sürüngen bir varlık olan karanlıkların efendisi tarafından yaratılmış ve yönetilmiştir. Bunlara yılan, ejderha vb.isimler verirler ve buna inanırlar. Bütün kültürlerde olan bu ejderha cinsi varlıklar konusunda R.A Boulay dünya üzerindeki kültürleri inceleyerek, insanoğlunun sürüngen geçmişinin hikayesi isimli bir kitap yayınlamıştır, ona göre insanoğlunun kökeni memeliler değil sürüngenlerdir.
İncil araştırmacısı Lewels ve Boulay İncil’de geçen Yehova’nın aslında Sümer tanrılarından biri olduğunu söyler. Yaratılış 17 de İbrahim ile Yehova arasındaki konuşmasına işaret ederek, bütün erkeklerin sünnet edilmesinin bir işaretleme sistemi olduğu günümüzdeki hayvan işaretlemeden başka bir şey olmadığını söyler. Eski hikaye ve Efsaneleri yorumlamak zordur. Kavramları anlayabilmek o kültürü anlamaktan geçer. Genellikle mit olarak kabul edilen bu tür alegoriler batı dünyasının erken dini ve felsefesinin omurgasını oluşturur. Öte yandan çeşitli mitolojilerdeki tanrılar dikkatle incelendiği zaman hepsi aynı kökten çıkmış gibi görünür. Gerçekten de mionlar kültürünün erken metinlerinin çevirileri incelendiği vakit Mezapotamya’da kullanılan semit diyalektini içerdiği görülmüştür. Diğer yandan batı uygarlıklarının temeli olan Yunan kültürünün Girit’te yaşayan erken dönem minoanlar dan gelmiş olduğu yaygın şekilde kabul edilir. Tanrılarla ilgili olaylarda çok fazla malzeme olduğu için bazı insanlar tanrılar arasındaki bağlantılara katılmayabilir. Ama mitolojiler incelenirse tanrılar arasındaki bu bağlantı daha fazla dikkat çeker.
SÜMERLER…………MISIRLILAR……….YUNANLILAR…….ROMALILAR
göksel baba anu……………………… amen-ra……………….. cronos………………………. saturn
göksel ana antu………………………. mut………………………. hera………………………….. juno
dünyanın efendisi enlil…………….. seth………………………. zeus………………………….. jupiter
dünyanın anası ninhursag………..isis……………………….. athena………………………..minevra
kardesi/kurucusu enki…………….osiris……………………. apollo………………………….vulcan
savaşcı rakip marduk………………horus……………………. ares……………………………mars
yer altı efendisi negal……………….anubis…………………….hades………………………….pluto
aşk yaratıcısı asherah………………hathor……………………aphrodite……………………venüs
tanrıların yardımcısı ninurta……thoth…………………….. hermes……………………….mercury
Listeye dikkat edilirse buradaki asıl sorun Musadan önce mısırlıların antik bilgiyi nasıl ele geçirdikleridir. Bu büyük bir ölçüde İncil’de de geçen İzak ve İbrahim tarafından olmuştur. Kutsal kitaptaki aşk entrikasında İbrahim’in büyükoğlu İsmail’i İbrahim’in karısı kısır olduğu için Hagar adında mısırlı bir hizmetçi doğurur. İbrahim’in karısı Sarai bu planı organize etmesine karşın daha sonra Hagar a kötü davranarak kaçmasına sebep olur.
Yaradılış 17 de Yehova, bu dönemde takipçisinin adını Abramdan (Yücebaba), Abraham (ulusların babası) a döndürdü.Ve bütün erkek çocukların sünnet edilmesi emrini verir ve İbrahim’e aralarında Mısır’ın da bulunduğu Mezapotamya da dahil birçok toprağı yönetecek bir ırk sözü verir. Daha sonra İzak’ı doğuran Sarai’nin adı Sarah (Prenses), olarak değiştirilir.
İzak ikinci çocuklarıdır ve ibrahim 100 yaşındayken Sarai’den çocuğu olur. Yaradılış 17:19 da İbrahim’e Yehova’nın toplumunun İzak tarafından oluşturulacağı söylenir. Tanrı İzak’ı İsmail’den genetik olarak üstün görmektedir. İbrahim’in atalarının hepsinin isimleri İncil’de geçer. Babası Terah ve geçmişteki Nuh’un oğlu Şem ve dolayısıyla Adem’e kadar ulaşılır. İbrahim’in İran körfezinin ucunda bulunan Ur şehrinden geldiğini hatırlatmakta fayda vardır ki burası bir Sümer şehridir. İbrahim kutsal metinlerden anlaşılacağı üzere bir göçebe değil, zengin ve güçlü bir Sümer vatandaşıdır. M.Ö 2000 yıllarında Ur şehri yıkılınca İbrahim kuzeye Harran’a taşınır. Bu şehrin adı Sodom ve Gomorra şehirlerinin ünlü hükümdarı Lot’un babası , İbrahim’in erkek kardeşi Haran adına isimlendirmiştir.
Konu dikkatli olarak tarihsel süreçte incelendiği vakit İsrailoğulları’nın kurucuları, sıradan insanlar olmayıp güçlü hanedan liderleri olup, Sümer antik geleneklerini Musa’dan İbrahim’e geçiren, bu hanedanlıktır. Dünya üzerindeki en derin sırlar Mezapotamya’da Dicle ve Fırat arasında, İran körfezine yakın yaşamış olan Sümerlere kadar uzanır. Şimdiki adı da Irak’tır. Sümer kültürü 6.000 yıl önce aniden ortaya çıkmış ve tuhaf bir şekilde kaybolmadan önce, Hindistan’dan Nil’e kadar olan yerde yaşamı etkilemiştir. M.Ö. 2.350′lerde İran körfezinden Akdeniz’e kadar uzanan Semit akad hanedanlığını kurmuş olan savaşçı lider Büyük Sargon’un eline geçer. Devam eden savaşlarda azalan Sümer nüfusu ünlü kanun yapıcı Hamurabi yönetimine girmeye zorlanır. Girit ve İndus vadisinin başkenti olan Mohonje-dora nın gizemli yıkılışı Hamurabi döneminde gerçekleşmesi Paskalya adasının ortadan kalkması, Andean uygarlığının ortaya çıkışı ve Mayaların Orta Amerika’ya gelişi hep bu zamandadır. Aralarında bağlantı vardır. Aynı zamanda Sümer kralı Ur-Mammu tarafından Hamurabi’nin ünlü yasaları bu dönemde yayınlanmıştır. Bundan 150 yıl öncesine kadar İtalyan gazeteci Valle güney ırakta bir dizi kazı yapana kadar Sümerler hakkında hiç bilgi yoktu. O günden bu güne araştırmacılar Batık şehirler ve binlerce kil tablet bulmuştur. Bu kadar çok bilgiye karşın Sümerler hakkında piyasaya açıklanan bilgi yeterli değildir. Açıklanmaz.
Bu altı bin yıllık uygarlık hakkında daha yakın tarihlerde var olmuş olan Mısır, Yunan ve Roma uygarlıklarından daha fazlası bugün eldedir. Bunun en önemli nedeni diğer uygarlıklardaki papirüslerin ve parşömenlerin zaman içerisinde bozulması fakat Sümere ait kalıntıların ıslak killere yazılarak kurutulması ve günümüze kadar gelmesi. Yazıldıktan sonra fırınlanır ve saklanır.1802 yılına kadar bir lise öğretmeni tarafından sistemli bir şekilde tercümeye başlayana kadar ne olduğu anlaşılamadı. Bu gün hala çevrilmeyi bekleyen dağ gibi tablet vardır.Sümer alfabesi kelimelerden çok sembollerlerden oluşur. Çevirilerden Sümerlerin yaratıcılarının mitolojik tanrılara karşılık geldiği anlaşıldı ve her şey bu noktadan ilerledi. Çevirilerden anlaşıldığı üzere Dicle-Fırat vadisinde bataklıktan kurutulduğu ve büyük ölçekli sulama kanalları yapılarak parıltılı şehirler kurdukları açıkça ye alır. İlk on iki önemli şehir ve eyaletleri Ur, Nippur, Uruk, Lağaş, Akkad, Kiş gibi egzotik isimleri bulunur. Adına Zigurat denilen yüksek tapınakların etrafında şekillenir. Her şehir Ensi denilen kendi tanrısı tarafından yönetilir. Sümerler hakkında daha çevrilmemiş bir çok tablet varken onların dünyada birçok ilki gerçekleştirmiş olduğunu bilmekteyiz.
Prof.Samuel Noah Kramer’in Tarih Sümerde Başlar adlı ve The Sümerians adlı kitabı ilk yazı sistemini, tekerleği, okulları, tıp, tarih bilimleri ve birçok olayın onlarda başladığını kanıtlarıyla vermektedir. Sümerlerden kalan belgelerden anlaşılacağı üzere günümüz modern toplumlardan farkları yoktur. Sümer kraliçesi, Shup-ad ın British Museum’da sergilenen büstü, için araştırmacılar muhteşem bir peruk, kulaklarda iri küpeler, boynunda gerdanlık olduğunu söyleyip o devirde bunların yapılmış olmasını oldukça ilginç bulurlar. Bu Roma’nın kurulmasından 2.150 yıl önce Musa’nın yazılarını yazmaya başlamasından 2.000 yıl öncedir. Sürekli uzak yerlere yolculuk yapmaktadırlar ve gemi yapımı ve haritacılık gelişmiştir. Gökyüzü hakkında bilgileri inanılmazdır, küresel astronomi, 360 derecelik daire, ufuk çizgisi, göksel eksen, kutuplar, ay ve güneş tutulmaları, ekinokslar vs. bunlarla ilgili tüm bilgi birden ortaya çıkmış gibi görünür. Mısırlılar ve Yunanlılar’ın kullandığı ve asırlardır kullanılan ilk takvimin oluşmasını sağlamışlardır. Sadece geometri değil aynı zamanda atmış zamanlı, zaman ölçme sistemi de Sümerlilere aittir. Modern burçlar kuşağının on iki tanrıya atıf olarak Sümer tarafından geliştirilmiştir. Dünyanın güneş çevresinde dönüş süresi otuzar derecelik on iki haneye yani 30 Günlük 12 aya bölen onlardır.Dünyanın ekseninin kayıklığının ve aynı konuma gelmesi için gereken sürenin 25,920 yıl olduğunu hesaplamışlardır.Bu gün bu süre Yunan alim platon’a ithaf olarak phaethon yılı olarak bilinir. Bugün kafaları karıştıran ve bilimcileri huzursuz eden şey, varlığı sadece 2,000 yıl sürmesine karşın bu göksel döngüyü , 25,920 yıl olduğunu nasıl anlamışlardır, ve kayıtlarına geçirmişlerdir. Neden uygarlıklar bu döngünün tam ortasında başladı?
Bu astronomi bilgileri yoksa tanrıların bir mirasımı idi. Sorulması gereken soru şudur : 6,000 yıl önce var olmuş ilkel insan avcı-toplayıcı Bir yaşam tarzı sürmekte iken, nasıl olur da birden bu kadar ileri hala kullandığımız bilgileri oluşturmuştur. Günümüz standartları için bile hala bu bilgiler elde edilmesi Oldukça zordur. Ünlü Brittanica yazarları bile Sümer tarihiyle ilgili ciddi olarak cevaplanması gereken gerçekler olduğunu vurgulamaktadır. Yazılı silindir mühürleri binlerce bilgi ve belgeye bugün insanoğlu sahip olduğuna göre belki de bu konuyu açıklamaları Sümerliler’in kendisine bırakmakta fayda vardır. Ama bu geleneksel anlayış içinde yazılan tarihi ve süzgeçten geçen bilimi kızdırır. Sümerlilerin gerçeği sahip oldukları her şeyin kendilerine tanrılar tarafından verildiğidir. Bu antik insanlar gökyüzünden dünyaya inen canlılar yine gökyüzüne çıkabilen tanrılardan bahsetmektedirler. Bu konu tabletleri çevirenler tarafından başlarda inanılmamış, mitlerin başlangıcı olarak damgalanmıştır.
Sümerlerin insanoğlunun kökleriyle ilgili anlayışlarını tam olarak kavrayabilmek için, zihin yapımızı hafifçe değiştirmemiz gerekir. Anunnaki kelimesi Sümer dilindeki anlamı , gökyüzünden dünyaya gelenler demektir. Eski ahitte geçen nefilim kelimesi gerçekteki anlamı aşağı gönderilenler anlamına gelirken neden devler olarak tercüme edildiği sorgulanmış ve antik medeniyetlerdeki izlere kadar gidilmiştir. Yazar Sitchin İncil üzerindeki tutarsızlıkların peşine düşerek bir ömür boyu süren araştırmasını yapmıştır.Yazarın sorusu son derece haklıdır, Nefilim kelimesi , devler olarak değil bir çok araştırmacı tarafından göksel varlıklarla İnsan kadınların cinsel birleşmesi sonucu ortaya çıkan antik kahramanlar olarak açıklamışlardır. Yaratılış 6:4′te şöyle der;
Tanrının oğulları insan kadınla birlikte olduğu ve çocuk yaptığı o günlerde – ve sonrasında – nefilim dünya üzerindeydi. Onlar Eski zamanların kahramanı ünlü adamlardı.
Rusya doğumlu ünlü araştırmacı Sitchin ve diğerleri , Sümer tabletlerini, sümerceyi akıcı olarak öğrendikten sonra bir mit değilde anlaşılan ve algılanan haliyle yzılmış olacağı düşüncesi ile yorumlamaya başalar ve sonrasında arkeolojik bulguların kendi teorisini desteklemesiyle birlikte yazılı tarihin hiçte gerçekleri yansıtmadığı düşüncesine sahip olur.Sitchin’in yaptığı araştırmalarının sonucu İncilde geçen Nefilim ile Sümer in sözünü ettiği Anunnaki aynı şeydir.
Anunnakinin hikayesi şudur , 450,000 yıl önce bir grup insan benzeri uzaylı varlık dünya denen gezegene geldiler. Geldikleri gezegen, Sümerlilerin adına Nibiru dedikleri,antik Sümer edebiyatında 12 gezegen olarak tanımlanmaktadır.1981 yılında Amerikalı astronomlar güneş sistemimizde onuncu bir gezegen olabileceği üzerinde çalışıyorlardı.Dünya çevresinde dönen bir uydu teleskopun kaydettiği görüntüler ve pluton un yörürgesindeki düzensizlikler bilim adamlarını başka bir gezegen olacağı fikrine itmiştir.Birleşik devletler denizkuvvetleri gözlem evinin kanıtları doğruysa, bu Sümerlerin astronomi alanında ne kadar ileri düzeyde olduklarının bir kanıtıdır.Sümerler Ay ve Güneşi de güneş sistemi içine dahil ettikleri için bu 12 rakamı şaşırtıcı olarak doğrudur.Sümerlerin Uranüs, Neptün ve Pluton gibi gezegenleri son derece doğru bir şekilde tanımlamış ve diyagramlarını hazırlamış olmaları ve bunların bir teleskop olmadan yapılabilme olasılığının imkansızlığı Sümerler hakkında bize bir tasarım yapmamızı sağlar. Bu gezegenler Uranüs 1781 , Neptün 1846 , Pluto 1930 yılında bulunduğu dikkate alınırsa.
Uzan zamandır mit olarak düşünülen Antik Sümer metinlerinin son yorumları, özelliklede yaratılış destanı olarak bilinen Enuma Elish, güneş sistemimizin son durumu hakkında inanılmaz bilgiler sunar.Sümer metinlerinde, dört milyar yıldan uzun bir süre önce Nibura adında gezgin bir gezegenin güneş sistemimize girdiğini, Tiamat denen denen büyük bir gezegeni kıl payı ıskaldığı bunu sonucunda ciddi yer çekimi sorunları ortaya çıktığı açıklanır.Daha sonra Nibiru – Babil dilinde Marduk , bir kez daha geldiğinde , Tiamat gerçekten vuruldu ve Nibiru nun görevli ayları tarafından bombalandı.Tiamat’ın çeşitli boylardaki parçaları asıl yörüngesinde kalarak asteroit kuşağını oluştururken gezegenin diğer yarısı güneşe yakın yeni bir yörüngeye fırladı , bu parça zaman içinde dünya’yı meydana getirdi. Nİbiru nun aylarından biri olan Kingu bizim şuanki ay olarak bildiğimiz Ay haline geldi. İşin ilginç yönü , bu teori , Dünyanın neden kabuğunun bir kısmının – Pasifik okyanusunu kaplayan kısmı, neden eksik olduğunu ve asteroit kuşağının nasıl oluştuğunu mantıklı bir şekilde açıklamaktadır.Bu teori çok fazla spekülasyona neden olan kuyruklu yıldızlarıda açıklamaktadır.
Teoriye göre Nibiru ve Tiamat çarpıştıklarında ,iki dünyadanda çok miktarda deniz suyu toprak ve döküntüyle birlikte uzayda savrulmuşlardır ve kirli buz parçalarını oluşturmuşlardır.Bu teori yakın zamanda elde edilen bazı bulgular ile dahada güçlendi ; Antartikada bulunan bazı göktaşları ,Marsın atmosferini olusturan gazları içermektedir, öte yandan bilim adamları bir mars meteorunda , dört milyar yaşında olduğu tespit edilen mikroorganizma bulmuşlardır. Yörüngesi Mars ve Jüpiterin arasından geçtiği için Geçiş gezegeni ad eden Nibiru ,elips biçimli kendi yörüngesine devam eder, bu yörünge onu güneş sisteminden uzaklaştırır ve tekrar kütlesel çekim ile içeri sokulmaktır.Mısır kayıtlarında buna kanatlı disk denmiştir.Dünyadaki yaşam, güneş çevresinde olan dönüş süresi bir yıla dayanarak gelişti.Nibiru daki yaşam ise ,güneş etrafındaki dönüş süresine göre yani dünya zamanıyla 3,600 yıla göre oluştu.Bu durum nibirudaki yaşamın dünyadakinden çok daha önce geliştiğinidüşündürmektedir.
Sümer kayıtlarındaki Nibiru yani Anunnaki, 450,000 yıl önce , yani dünyanın ikinci buzul döneminde Nibirunun son derece gelişmiş varlıkları iki gezegenin yaklaşması sonucu Dünyaya seyahat ettiler.Nasıl astronotlar dünyaya inerken okyanusa iner, Anunnakide ilk inişini suya yapar.Matıken bu antik astronotlar kendilerine ortalama bir sıcaklık,su ve yakıt kaynağı sağlayacak bir kamp yeri ararlar ve bu yere uyan tek bölge vardır MEZAPOTAMYA. Bazı araştırmacılar, bu ilk Anunnaki yerleşim merkezinin güney ırakta kalmasını ve savaşlarda sürekli buraların bombalanmasını şüpheyle karşılarlar. Kayıtlarımıza dönersek, Mutlak Nibiru hakimi Anu – veya An yada El , asıl gezegenden operasyonu yönetirken Anu’nun iki oğlu Enlil ve Enki liderliğinde dünyada sistematik bir kolonileşme hareketi başlar, bütün Anunnaki liderler daha sonra Nefilim yada Tanrı rolüne girerler.Çok ilginçtirki bu Nefilimden birisinin ismi NAZİ dir.Enlil , görev kumandanıdır, Enki ise yönetici ve bilim subayı.İki kardeş arasında Nibiru protokolleri ile ilgili düşmanlık vardır.Büyük enki, annesi An unun resmi karısı olmadığı için ikinci derece öneme sahiptir.Ama dünya yolculuğu fikrini ilk başlatan kişidir.İyi korunmuş metinlerin birinde Enki , iran körfezine inişini şöyle anlatır : Dünyaya yaklaşırken çok fazla su olduğunu fark ettim.Yeşil çayırlarına yaklaştığımda ,benim emrimle yükseltiler ve kümbetler oluştu.Saf bir yerde evimi yaptım.Enki hem bilimci hemde mühendistir.Onun liderliği altında iran körfezinin kuzeyindeki bataklıklar kurutulmuş sulama kanalları yapılmıştır.Enkinin büyük oğlu Marduk’un önderliğinde destek birlikleri gelir. Dünya zamanıyla çok uzun bir yıl olan bu olay Anunnaki için sadece birkaç yıldır.Bazı araştırmacılar Anunnakinin dünya üzerindeki çalışmalarıyla ilgili çok karmaşık metafizik açıklamalar üretmişlerdir. Bir çoğu Nibiru nun geçişiyle bozulan enerji alanlarından ve ruhsal boyutlarından bahsetmektedir.Stchin ve diğer araştırmacıların teorisi ise ,kolonicilerin dünya üzerinde mineral zenginliklerin peşinde olduğu yönündedir.Anunnaki ,bizim hidroklorokarbonlar sayesinde ozona verdiğimiz türde zararlar bulunan kendi atmosferini onarmak için altın arıyorlar diye açıklanmıştır.Bugün şaşırtıcı şekilde bilim adamlarımız ozon tabakasının en iyi onarılmasının çözümünü minik altın partiküllerin atmosfere atılması olduğunu söylemektedirler.Fakat İran körfezindeki bu altın çıkarma işi ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemiştir.Varisi Enlil ile birlikte Anu , koloniyi ziyaret eder ve Enkiyi daha fazla altın bulmayla görevlendirir.Enki güney Afrika ve ordanda güney amerikaya gider.Güney amerikada altın olduğu 1970 yılında kanıtlanmıştır.Kazı izlerine orta ve güney amerikada rastlanmıştır.Bu Anunnaki altın arama çalışmaları gezegenin belirli bölgelerinde devam eder ve insanın başlangıçtaki yayılmalarınıda açıklar.Bu konudaki önemli destek ve kaynak da Mezapotamyada verilen şehir isimleri ile orta amerikadakilerin benzerliğidir.
Mezapotamuadaki adı…..Orta Amerikadaki adı
Chol………………………………Chol-ula
Colua……………………………..Colua-can
Zuivana………………………… Zuivan
Cholima………………………… Colima
Zalissa………………………….. Xalisco
Çıkarılan altınlar uçan kargo yoluyla mezapotamyaya görürülür ve orda rafine edilerek kum saati biçimde külçelere dönüştürülmekte idi.Bu külçeler arkeolojik kazılarda bulunmuştur. Enlil ve Enki arasındaki düşmalık siddetlenir ve bunu hafifletmek amacıyla Anu tarafından Enlil , E.DIN kolonisinin başına getirildi, Enki de afrikadaki AB.ZU nun başına getirildi.Anunnaki arasında , zorluklar yaratan iklim değişiklikleri bir sürü angaryalar vb sorunlar çıktı. Bu Sümer metinlerinde , Tıpkı insanlar gibi tanrılarda işten yoruldular ve çalışmaların yavaş ilerlemesinden sıkıldılar; tanrıların çalışma hızları yüksek olmasına karşın iş çok yavaş ilerliyordu ve bu gerginlik yaratıyordu.
1990 yılında Colorada üniv. Dr.Arthur David Horn ve birçok bilim adamı biyolojik antropoloji kürsüsünden istifa etmişlerdir. Savunmaları geleneksel tarih anlayışı içerisinde insanoğlunun köklerinin açıklanamayacağı ve bu köklerin temelinde dünya dışı varlıkların olduğu düşüncesidir. Dr.Horn bu konuda şunları söyler, Anunnakinin alt tabaka üyeleri 300.000 yıl önce yönetime karşı ayaklandılar, dünya üzerinde altın çıkarma işi 100.000 yılın üzerinde devam ediyordu Başkumandan Enlil onları cezalandırmak istedi, konuyla ilgili babasınında içinde olduğu büyük anunnaki meclisinin toplanmasını istedi.Anu konuyla ilgili daha ılımlı ve anlayışlı idi.Konu mecliste görüşüldü.Farklı çıkarma yöntemleri araştırıldı.Enki , kendi çalıştığı yer olan Abzu da(Afrika) , insan benzeri ilkel varlıkların bol miktarda bulunduğunu bildirdi.Enkinin bu işci ırkı yaratma fikri mecliste kabul edildi.Ve böylece Sümer kayıtlarında yer alan insanoğlunun gerçek varoluş süreci başladı.Bu açıklama incilde , Tek bir tanrı varlığı vurgulanarak, Yaradılış 1:26 da ‘
‘Kendi suretimizden bir insan yaratalım”
olarak yer alır. Bu ayet iki şekilde yorumlanabilir ya yeni bir tür oluştulmuştur yada varolan bir ırk üzerinde genetik bir oynama yapılmıştır.Anunnaki dünya operasyonunun tıbbi subayı olarak Ninharsag Ninti adıyla bilinir.Ve dişidir.Enki ile birlikte genetik deneyler üzerinde çalışmış, bulunan bir Sümer silindir mühründe Enki ve Ninharsag, etrafında şişeler kaseler ,raflar ve makinelerin remedildiği görüntü mevcuttur.sümer kayıtlarına göre aralarında insan başlı boğa ve aslanların kanatlı yaratıkların, keçi başlı insanın vb. mutant canlıların üretildiği yönünde yazılar bulunmaktadır.Eğer bu doğruysa Atlas,Goliath,Gargantua,Polyphemus ve Typhon gibi mitolojik yaratıklara ve süper insanın arkasında yatan gerçek de açıklanıyor demektir.İlk insanın yaratılışıyla ilgili Sümer kayıtları, sümerde LU.LU olarak geçer.İbranicedeki karşılığı Adama dır.Dünya insanı yada dünyalı anlamındadır.Bu düşünce bugünkü klonlamanın karşılığıdır.Enki ve ninharsag Afrikalı insan benzeri bir canlıdan almış oldukları yumurtayla genç bir anunnaki erkeğinin spermini birleştirirler.Döllenen yumurta bir anunnaki kadınının rahmine yerleştirilir, kayıtlara göre bu kadın Enkinin karısı Ninki dir.Doğum sezeryanla yapılmasına karşın dünya üzerinde ilk kez sağlıklı bir adama melezi doğar.Sümer kayıtlarına göre ilk insan hayb-van gibi ot yemektedir.Ninharsag çok sayıda hem dişi hemde erkek Adama üretmiştir.Anunnakile bu dönemde üreyemezler.Yeni yaratılan insan ırkınında ömrü kendilerine göre kısadır.Belkide bu aralarında rekabetin doğmasını önlemek için yapılmıştır.Yaratılış 3:5 te
”Elohim in insanoğluna verdiği ilk emir ,tanrı gibi olmamaları için cahil kalmalarını emretmesidir.
Büyük Sümerolog Samuel N.Kramer , Sümer kayıtlarındaki yaratılış ile kutsal kitaplardaki yaratılış arasında paralellik olduğunu söyler. Havvanın ademin kaburgasından üretilmesi , Sümer kelimesi TI ile açıklamıştır.Havva yaşamını genetik malzemesini Ademden almıştır.İlk Adama örneklerinin üretildiği Sümer labaratuarına SHI.IM.TI adı verilmiştir.Bunun Sümer dilindeki anlamı ,”Yaşamın üflendiği yer demektir.” Yaratılış 2:7 de Tanrının insanoğunu topraktan ürettiği ve burun deliklerinden yaşam nefesini üflediği ayeti ile karşılaştırın.
Sitchin e göre Adem ilk tüp bebekti.Uzun zaman önce unutulmuş olan klonlamayla ilgili olarak Sümer şekillerinin Tıp biliminin sembolü olmasıda ayrı bir ilginç olaydır.Yaşam veren tıp tekniğinin bu antik sembolü 1946 yılında keşfedilmiş olan dna sarmalını andırmaktadır.Bir klon veya melez üretimini sağlayan şey bu dna yapısıyla oynamadır.1970 yıllarında en eski tarih öncesi insan kalıntıları afrikada bulunduğundan beri , ilk insanın afrikadan çıktığı teorisi giderek gelişmiştir. Bu kalıntılar o bölgede 3 milyon yıl önce yaşayan Neanderthal adamdan bile ilkeldir. Morfoloji açısından bu Autraloppithecus insan türünden tamamen farklıdır.Bir çok araştırmacı bu bağlantıların açıklanması için artık Darwinden farklı bir teoriye ihtiyaç duyulduğunu vurgulamaktadırlar. Geleneksel düşünce adamları günümüze kadar bulunan kanıtlara karşı bir komplo işbirliği içinde görmezden gelmektedirler.1950′lerde Manitoulin adasında buz içerisinde ileri seviye gelişmiş taş aletleri bulunmuştur.Bu aletlerin yaşı 125. 000 yıl olarak hesaplanmıştırki bu tüm teorilerle tamamen çelişkilidir, daha sonra bu aletler gözden uzak bir yerde saklanmış bulan kişiye açıklamaması karşılığında müze müdürlüğü verilmiştir.
Forbidden Archeology adlı kitabın yazarları , bilim ortamında sürekli hoşa gitmeyen şeylerin bulunduğunu fakat bunların örtbas edildiğini kanıtları ile yazmışlardır. Bir çok bilim adamı National Geographic adlı TV’lerin kamuoyu oluşturmak ve gerçekleri gizlemek için oluşturulmuş bir organizasyon oldukları konusunda birleşmektedirler.Anunnakiler üretikleri insanoğluna kötü davranmışlar ve onları köleci bir sistem içerisinde çalıştırmışlardır.Yine de Anunnaki insanoğluna , Sümer uygarlığını bağışlamışlardır.İlk insanlar kendi kendilerine üreyemedikleri yapay döllenme ve doğum arasındaki süre uzunluğu sebebiyle , Ninharsag kendi kendine üreyebilecek bir adama ırkı yaratmak için çalışır. Yaratılış 2:8-15 de Adama türünün başka bir yerde yaratıldığını ve cennete yerleştirildiği ifade edilmektedir.Sümer metinlerinde ,Fırat ve Dicle nehri arasında bulunan bulunduğu açıklanan E.DIN denen Anunnaki kolonisinin , kıskanç Enki tarafından Afrikadaki labaratuarlarda bulunan insanları zorla alarak yiyecek üretmek iin E.DIN e getirdiği yazar.Bu aşamayla ilgili olarak Sümer metinleri ya kaybolmuştur yada daha çevrilmemiştir.Erkek DNA örneği anunnaki yerine dişi adama ile birleştirilmiştir.Sonuçta adama yeni bir hayatın oluşmasına sebebiyet verecek hale geldi.Adem in üreme bilgisi alması Anunnakileri kızdırır ”İnsanlar artık bizim gibi oldular ve onlarda iyi ve kötüyü biliyorlar ” Yaradılış 3:22 de Yaşam ağacına uzanıp yemesine ve sonsuza dek yaşamasına izin verilmemeli”Böylece insan DNA kodlarıyla tekrar oynanarak uzun yaşaması ve beynin tam kapasite kullanılması engellenir.İnsan soyunun giderek artması ve Anunnaki’ler ile yakınlaşmasını beraberinde getirir.Yaradılış 6:1-4 şöyle yazar, Dünya üzerindeki insanların sayısı artmakta ve aralarında dişilerin doğmaya başladığında ,Tanrıların oğulları (Nefilim/Anunnaki) insan kızların güzel olduklarını gördüler ve aralarından güzel olanlarla evlenmeye başladılar…Tanrını oğulları insan kadınlarla birlikte olduğu ve çocuk yaptığı o günlerde ve sonrasında Nefilim dünya üzerinde idi.Adama ırkı böylesine bir çiftleşmenin yanında deneylerinde odak noktası idi.Neanderthal adamın Cro-Mangon adama dönüşü sağlayan sürekli deneyler.İlk adama torunları dünya üzerinde anunnaki genleri sayesinde uzun süre yaşayabiliyordu fakat daha sonra dünya üzerindeki yaşam zorlukları ömürleri kısalttı.Gılgamış destanında;
”Sadece Tanrılar güneşin altında sonsuza dek yasar.”
Günleri sayılı olan insanoğlu ne başarırsa başarsın ,esip giden rüzgardan başka bir şey değildir. Adem,Seth,Enosh,Kenan,Enoch, Methuselah gibi Nuhtan önceki insanların uzun ömürlü olduklarının açıklaması bu olabilir.Bulunan fosillerin incildeki belirtilen yaşları 100 ile çarpıldığında yaşanılan zamanlar bulunur ve bu Sümer kayıtlarıyla uyumludur.
Bundan 12.000 bin yıl önce Anunnaki lideri Nibiru, gezegenin dönüşüyle dünya üzerinde ağır iklim değişikliklerinin gerçekleşeceğini anlayınca ,Enlil harekete geçer,meclisi doğanın kendi haline bırakılması gerekliliği konusunda ikna ederek, dünya yörüngesinde dönen gemide olayın bitmesini bekler.İnsanoğlu yeryüzünden silinecektir.Bu fikra sıcak bakmayan Enki , ya insanoğluna duyduğu sevgiden yada Enki ile arasındaki sürtüşmeden”tanrıların ölümcül sırlarını insan yardımcılarından birine açıklar.Bu , Sümerlerden biri olan Zisudra dır yani diğer adıyla, Utnapishtim. Utnapishtim dinlerdeki Nuh tur.İncilde geçen Nuh ile Gılgamış destanı birebir paraleldir.incildeki hikaye Sümer kayıtlarının değiştirilmiş halidir.Sümer kayıtlarına göre Utnapishtim/Nuh a gemi yapmasını öğreten kişi Enkidir.Gemiyi su geçirmez kılmak için zift yapmayıda o öğretmiştir.İncil kayıtlarında hiç söz edilmeyen detaylar vardır.İnsanların kafalarını fazla karıştırmamak için fazla konuya girilmez. Enki , Nuh a şöyle buyurur, gemiye bütün yaşayan varlıkların tohumlarını koy, bu emir oldukça ilginçtir.bir genetik mühendisinin bu isteği daha farklı olmalıydı, DNA örnekleri ve laboratuar araçları istemeliydi.Araştırmacılar konuyu dahada ileri götürerek Enki nin üç farklı etnik kökenden gelen kadının genleriyle oynayarak , dünyanın üç farklı ırkını temsil eden üç farklı oğlan çocuğunu ortaya çıkardığını savunmaktadırlar.Bazı yazarlar ise Anunnaki dışında kalan dünya dışı varlıkla yapılan genetik deneyler sonucunda farklı ırkların çıktığını söylemektedirler. Akad kayıtlarıda büyük tufanın yağmurlardan oluşmadığı yönündedir.Binaları ve barajları yıkan güçlü rüzgar etkisinden bahsedilmektedir.Yapılan incelemelerde tufanın dünyanın her yerinde olmadığı ortaya çıkmıştır.İnsan oğlunun bu onbin yıl önceki nufusunun coğunun ortadan kaybolması bu teoriyle açıklanabilir. Nibirunun güneş sisteminden uzaklaşması ile su seviyesi alçalır ve Anunnaki ve bir avuç insan dünyayı yeniden şekillendirmeye koyulurlar.Fakat bu Tufan öncesi kadar barışcıl olmaz.Tufandan önce Anunnaki için çalışmayanlar avcı-toplayıcı olarak çalışırken Tufandan sonra çiftçilik ve hayvan yetiştirmeye yönelmişlerdir.Bu karar tüm tarihin seyrini değiştirmiştir.Sümer kayıtlarında bu olay, onlara tanrılar tarafından söylendiği olarak açıklanmıştır.Tufandan sonra insanlar şehirlerde yaşamaya başlar ve şehirler Anunnaki liderler tarafından yönetilir.Bunlar insanlar tarafından Tanrı olarak algılanır. Araştırmacı yazarlara göre insanlık evrimi üç aşamadan olusur, Tarım yaklaşık 11.000 yıl önce , tarih öncesi uygarlık yaklaşık 7,500 yıl önce , bildiğimiz uygarlık 3,600 yıl önce, bu süre aynı zamanda Nibirunun güneş etrafındaki dönüş süresidir. İnsanoğlunun nüfusunun artması yönetimleri konusunda farklı liderlere ihtiyacı doğurur.Anunnaki yada tanrılar tarafından kendilerini temsilen özel insanlar çıkar sahneye.Bu gelenek günümüzde dahi devam etmektedir.Bu uygulama ilk olarak Sümer şehri,Kish şehrinde başlar. Bu incilde Crush şehri olarak geçer.Mısırda değil babilin doğusundadır.
Yaratılış 10: 8-12 de Crush un Nuhun torunlarından birinin Nimrod’un babasının kurup yönettiği yazılıdır. Eski ahite yer alan Babil kulesi hikayesinin temeli , Nimrod un Enlil’in bölünme planını bozma teşebbüsüne dayanıyor olabilir.Bu hikaye anununnakinin tufan sonrasında uzay gemileri için kullandığı ve şuanki Lübnan olarak bilinen baalbek’te başlamıştır.Trilithon denilen ve her biri 300 tondan ağır olan dev granit bloklar , araştırmacıları buranın bir dönem kalkış pisti olduğu fikrine yöneltmiştir.Metinlerdeki kanıtlar ve fiziksel kanıtlar bunu göstermektedir.Baalbekte bulunan Arapça bir metinde Nimrod ve takipçilerinin kendileri için bir Shem kurmaya karar vermelerinden bahseder.Bu yaradılış 11:4 de kendimize bir isim yapalım olarak geçer.Yazar Turnage bu konudaki görüşü , Shem kelimesinin kasıtlı olarak isim olarak çevrildiğini aslında bu kelimenin yukarıya giden anlamı taşıdığını kökeninin semit dildeki karşılığı shu-mu yada sham kelimesinden türediğini söyler.Kelimenin asıl anlamı ucan bir şeyle ilgilidir.
Araştırmacı Sitchin ise : MU yada SHEM kelimelerinin bir çok mezopotamyada metninde kullanıldığı anlamı isim olarak değil gökyüzü aracı olarak algılanmalıdır. Buda anlatılan bir çok antik hikayeye farklı bir bakış açısını getirir.Babildeki sorunlar ve insanoğlu ve dünya dışı yöneticiler ile olan ayrılma istekleri,Enlil in insan rekabeti konusundaki korkularını dahada arttırır ve insanları birbirinden ayırarak bu sorunu aşacağını düşünür.Bu yaradılış 11:5-8 de “ve rab insanoğlunun inşa ettiği şehri ve kuleyi görmek için aşağı indi.Ve rab dediki ,dikkatli olun, onlar tek bir ırk ve tek bir dili konuşuyorlar.Bu yapacakları şeyin sadece bir başlangıcı: yapmaya karar verecekleri hiçbir şey artık onlar için imkansız değil.Gelin aşağı inelim ve onların dillerini karıştıralım,böylece birbirlerinin söylediklerini anlamasınlar.Rab onları dünyanın dört bir yanına dağıttı ve inşa ettikleri şehri bırakıp gittiler”
Araştırmacı, Alfrod, Utnapishtim/Nuh un üç farklı ırkı temsil eden karıları olmuş olabileceğini, bu kadınların çocuklarının farklı ırklar olduklarından , Afrikadaki Negroid, Asyadaki Moğoloid, ve yakın doğudaki Kafkasoid ırkı olarak açıklar.
Gerek Sümer metinleri gerekse İncilde Shem ve onun soyundan gelenlerin mezapotamya bölgesinde kaldığı Ham ve ırkının afrikaya ve arabistana dağıldığı, Japheth in de indus vadisine götürülerek tarih öncesi çağlarda aniden ortaya çıkan aryanları oluşturduğu bilinmektedir. Anunnaki uzay üstlerini sular altında kalan sümerden Tanrının görkemli yere taşınma esnasında sorunlar çıkar,bu sina yarım adasıdır.otuzdokuzuncu paralelde bulunur.Sina dağının en yüksek zirvesi güneyde Catherine dağı 2,595 m , biraz daha alçak olanı Musa dağı 2,250 m, ama eksik olan şey batıda uygun olan işaretti ve bu Giza piramitleri ile giderildi. Büyük Keops piramidi çok yükseklerden çıplak gözle görülebilecek bir işarettir.Uzaydan radar ekranında çok uzaklardan fark edilir, yaklaşma açısı ufuk çizgisinin 38 derece üzerinde olduğunda eğimli kenarları radar ışınlarını dikey olarak yansıtır.Bu reflektör olarak bir süre kullanılmış olabilir.Ayrıca piramit in dış yüzeyi çeşitli renklere boyanmış ve metalleştirilmiştir. İncil araştırmacıları sina kelimesinin patlama anlamına gelebileceğini ve muhtemelen babil tanrısı sinden gelebileceğini belirtmektedirler.
Sin anunnaki lideri Enlil in ilk doğan oğlu ve Ur şehrinin hakimi nannar ın semit dildeki adıdır.Ur şehri aynı zamanda tarih sahnesine çıkacak olan İbrahimin vatanıdır.Sin aynı zamanda Chaldeanlar ın Ay a verdikleri isimdir.Sümerler , Enkinin gereken canlı organizmaları yada insan örneklerini yahut melez deneyleri için gereken tohumları Nibiru ile Tiamat gezegenin çarpışması sonucu Ay da kalan parçalardan topladığı yazılıdır.Hıristiyanlıktaki hepimiz günahla doğduk ibaresi budur.Hepimizin genetik kökleri ay.Tufan sırasında Sümer şehri nippurda Anunnaki misyon merkezi yıkılmış ve iniş hattından eşit uzaklıkta yeni bir yere ihtiyaç duyulduğu için, Moriah dağı ,yeni bir kontrol merkezi inşaa edilir.Bu dinlerin kutsal yer kabul ettiği Kudüs şehrinden başka bir yer değildir. Sümer metinlerine göre,Enki’nin en büyük oğlu Marduk Mısır topraklarının hakimiyetini ele geçirir ve Ra adıyla anılır.Onun çocukları Shu ve Tefnut birbiriyle evlenerek gelecek Firavun kuşakları için örnek olurlar.Onların çocukları Geb ve Nut da birbirleriyle evlenirler. Ve mısırın ünlü tanrı/hükümdarlarının anne babaları oldular; osiris kız kardeşi ve karısı İsis , seth ve isis in kızkardeşi nepthys.Bu aile içi evlenmeler taht sorunlarınıda birlikte getirir.Aşağı mısır Osiris e yukarı mısır seth e virilir.Kendi payından memnunolmayan seth osiris e karşı manevra başlatır ve böylece efsanevi savaşlar başlar.Osiris in ölümünden sonra intikam peşinde koşan oğlu Horus, gözünü doğuya kaydırarak sina uzay limanını ele geçiren Seth’e dikti. Enki’nin torunlarının uzay üssünün kontrolünü ele geçirmesine öfkelenen Enlil takipçileri Seth e saldırır.Bu aile kavgası eskiden beri devam eder.Enlil in oğullarından biri olan ninurta ile sina üssü geri alınır.Hükümdarlık kendi aralarındada acımasız savaşlara girişti ve bu savaşlar eski ahitte aynen anlatılır.Bu aile içi savaşlar Enlilin inanda adlı bir torunu ,enkinin en küçük oğlu dumuzi ile evlenir ve ailelerde barış ortamı sağlanır. Dumuzinin öldürülmesinden Marduk/Ra suçlu bulundu ve duvarları gökyüzüne ulaşan bir yerde hayatının sonuna kadar hapsedilmesine karar verilir ve Büyük piramit olduğu söylenir. 1922 yılında güney pakistanda M.Ö. 2,500 tarihinde var olan en büyük şehir Mohonje-Daro adında bulunur şehir oldukça iyi bir mimariye ve gelişmiş bir bina yapım tekniğine sahiptir. Şehirde harappanlar denen halk yaşamakta ve Tanrıça inannaya benzeyen görüntüleriyle benzer tek bir dişi ilaheye tapınmaktadırlar.Bu tanrıca ındus tanrıçası anana olsun olmasın Sümer metinlerine göre güç arayışları nedeniyle Ninharsag ı anunnaki liderleri arasındaki yerinden etmiştir.Ayrıca yeni bir imparatorluk kurmak için bir insan melez de bulur.Bu adam buyük Sargon adıyla bilinen kişidir.Bir insan anne ve anunnaki babadan doğduğuna inanılan Sargon Semit-Akad hanedanlıgını kurmuştur.
Mezapotamya üzerinde hakimiyet kurdu.Sargunun musa gibi annesinin sepeteKoyarak nehre bırakıldığını hatırlayalım.Sargon ve Akad ın düşmesiyle birlikte Marduk/Ra sürgünden döner.Enlil ve İnanna birleşerek Marduk ve babası Enkiye karşı çıktılar.Babil üzerindeki bu hakimiyet savaşları olayı tamamen iç savaşa dönüştürür. Marduk ‘un bu tutkularından korkan anunnaki yedi güçlü silahını kullanmak için Anuyu ikna eder.Bugün araştırmacılar bu silahların nükleer silah olduğu altında birleşmişlerdir.Bu M.Ö. 2000 de olur. Tam bu sırada tarih sahnesine İncilde ve tüm kitaplarda adı geçen İbrahim ortaya çıkar.İbrahim alçak gönüllü bir göçebe değil Sümerli aristokrattır.Ur şehrinde yüksek pozisyonda olması onun Sümerli olduğunun kanıtıdır.Mısıra geldiklerinde İbrahim ve Sarah firavunun Huzuruna götürülürler Cananda yerel hükümdar ile anlaşma yaptı.Bu göcebe birinin yapacağı işe pek benzemez. Sina uzay üssünü tekrar ele geçirmek isteyen marduk orduları, sinaya ulaşamadan geri döndüler ve siddim vadisindeki soddom ve gomora şehirlerini yağmaladılar.İbrahimin yeğeNi lot burada esir alındı ve ibrahim daha sonra onu kurtardı.Bu noktada dünya nükleer bir Patlamayla karşılaşmış olabilir.Sodom ve Gomora planlı olarak yok edilmiştir.Yaradılış 19:12-13 de Lut peygamber ve ve karısı anlatılır, karısının tuz a döndüğü belirtilir.Tuz olarakibranice yorumlanan kelime Sümercedeki anlamı Buhar demektir.Bu saldırıda Lut un karısıbuhar olmuştur.
Bir Sümer metni Erra Epos ta ” And olsunki insanları yok edeceğim ve ruhlarını buhara dönüştüreceğim” Hiroşima ve nagazakide kendini koruyamayan insanlar buharlaşmıştır. Sodom ve gomoranın yıkılmasıyla eş zamanlı sina uzay merkezide yıkılmıştır. Bu muhtemel olarak Marduk un eline geçmesini engellemek içindir.Sina patlamasının izleri bugün bile uzaydan görülebilmektedir. Çekilen fotoğraflarda sadece yüzeyde kararmış taşlar olduğu görünmektedir. Nükleer saldırılar beklenmedik şekilde Sümer uygarlığını bir anda bitirmiştir.Geleneksel tarihçiler Babil ve Asur imparatorlukları tarafından ele geçirilerek yıkıldığını söylesede hiçbir uygarlık bir günde bitmez.Sümer kayıtlarında bu radyoaktif fırtına detaylı olarak anlatılmıştır. Bir anda Sümer uygarlığı ve tanrılar ortadan kaybolmuştur.İnsaoğlu için bütün bunlar 4.000 yıldan uzun sürmüş olmasına karşın bu Anunnaki için ise kendi zamanına göre Birkaç yıldan biraz uzundur.Bu katliamdan kurtulanlar bir gerileme ve barbarlık dönemi başlamıştır artık. Geride kalanlar için artık Anunnaki Tanrıları olmadı için uygarlık oluşturmak ve ilerlemek oldukça yavaş olacaktır. İbrahim ve halkı güneye doğru ilerlediler.Yüz yaşında baba oldu, ve torunu Yakup, daha sonra İsrail adıyla bilindi.Bazıları bu ismin mısır tanrıları , Osiris ve RA ile Mezapotamya Tanrısı EL ile birleşiminden ibret olduğunu düşünür.Yaklaşık otuz beş yıl boyunca İsrailliler yukarıda anlatılan olayları anlattılar ve sonunda İbrani dilinde yazıldı.
Sonrasında olanlar ise şimdilerin dediği gibi ,,TARİH.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İNTERNET HIZ TESTİ İÇİN BASINIZ !