Sayfalar

9 Kasım 2009 Pazartesi

akhenaton -> Güneş’in Batmayacağı Gün

Şairler, kimi zaman şiirlerinde Güneş’in sonsuza değin doğacağından söz ederler. Oysa yıldızların belli bir ömrü vardır; hiçbir zaman sonsuza değin enerji yaymazlar. Daha hafif elementlerin birleşerek daha ağır elementler haline gelmesi sonucu yıldızlarda oluşan enerji, sonsuza değin üretilmeyecek. Yıldızların bileşimi zamanla değişime uğrayacak ve giderek daha fazla ısınacaklar. İşte aynı evrelerden Güneş de geçecek. Güneş’in ışık yayma gücü bir milyar yıl içinde yüzde on kadar artacak, hatta 6,5 milyar yıl sonra ikiye katlanacak. Bu da Dünya’daki yaşamın sona ermesi anlamına gelecek. Kurak ve verimsiz bir kaya parçası haline gelecek olan gezegenimizin atmosferi bile dağılacak ve uzaya karışacak


Dünya ‘nın bundan sonra başına geleceklerse tam olarak bilinmiyor. Amerikalı şair Robert Frost’un 1923 yılında yazdığı “Ateş ve Buz” adlı şiirinde de söz ettiği gibi, yaygın kanı, Dünya’nın sonunun ya ateşte ya da buzda olacağı. Yaklaşık 7 milyar yıl sonra, ölüme adım adım yaklaşan Güneş, beyaz cüceye dönüşmeden önce iki kez kırmızı dev haline geldiğinde gezegenlerin durumu ne olacak peki? Güneş’e en yakın gezegen konumunda olan Merkür’ün elbette hiç şansı yok. Bu gezegen, Güneş’in Venüs’ün bugünkü yörüngesine ulaşacak kadar genleştiği ilk dev evresinde yutulacak.

Küçük gezegen bir anda buhara dönüşecek. Venüs ile Dünya’nın da yutulup yutulmayacağı ya da bu gezegenlerin Güneş’in ateşten soluğundan kılpayı kurtuyup kurtulamayacakları, yıldızımızın kütlesinin büyük bir bölümünü uzaya ne zaman, nasıl ve ne kadar hızlı

püskürteceğine bağlı olacak. Bu kütle kaybıysa, ölüme yaklaşan yıldızın büyüklüğü,kütlesi, ışık yayma gücü ve bileşimine bağlı. “Güneş boyutundaki yıldızların kırmızı dev konumunda kütlelerinin yaklaşık %40′ını kaybettiklerini biliyoruz. Ne var ki, bu kütlenin yavaş yavaş, yani milyonlarca yıl boyunca mı, yoksa ani sayılabilecek 10 000 ya da 100 000 yılda mı kaybedildiği bugüne kadar kesin olarak bilinmiyordu. Bu da önemli bir fark yaratıyor diye yorum getiren Iowa Eyalet Üniversitesi’nden Lee Anne Willson 20 yıldan daha uzun bir zamandır George H. Bowen ile birlikte yaşlı yıldızların kütle kaybını araştırıyor.

Şurası kesin ki Güneş, kütlesini görece erken bir zamanda yitirirse, Dünya ateşten bir sondan kurtulacak. Bu durumda yıldızın kütleçekim kuvveti azalacak ve gezegenlerin yörüngeleri de buna paralel olarak genişleyecek. Örneğin, yüzde 40′lık bir kütle kaybında Dünya’nın

yörüngesi, bugünkü yarıçapının üçte ikisi kadar genişler, yani yörüngenin yarıçapı 150 milyon kilometreden 250 milyon kilometreye çıkar. Bu genişlikteki bir yörünge de gezegenimizi kırmızı dev haline gelmiş Güneş’in tehlikesinden korumaya yeter. 1993 yılında, Güneş’in gelecekteki gelişimini çok kesin olarak hesaplayan ve Pasadena’daki California Teknoloji Enstitüsü’nde araştırmalarını yürüten I. Juliana Sackmann ile çalışma arkadaşları, bu varsayımı geliştirmişlerdi.

Bilim çevrelerinde başarılı bulunan modellerine göre Güneş, kırmızı dev durumundayken önce kütlesinin üçte birini çok yavaş bir biçimde yitirecek; bu da Venüs’le Dünya’nın yörüngelerinin bir miktar genişlemelerine yol açacak.

Araştırmacılar, elde ettikleri sonuçları şöyle dile getirmişlerdi: “Güneş, en fazla genleştiği zaman yarıçapı bugünkünün 213 katına çıkacak, bu haliyle Dünya’nın yörüngesine yaklaşacak. Ancak Güneş’in sürekli kütle kaybı nedeniyle gezegenler ondan yeterince uzaklaşmış olacaklar. Böylece Venüs bile yok olmayacak.” Ancak, başka parametreler göz önüne alındığında Venüs ile Dünya’nın yanmaktan kurtulamayacaklarını kabul ettiler.

Willson ile Bowen’in yeni hesapları da sonun ateşli olacağını haber veriyor.Kırmızı devlerle ilgili gözlemler ve kütle kaybıyla ilgili bilgisayar modelleri, kütlenin büyük bir kısmının geç bir evrede ve bir anda uzaya karışacağını gösteriyor.

“Yaklaşık yedi milyar yıl sonra, Güneş, önce Merkür’ü sonra da Venüs’ü yutacak kadar parlak ve büyük olacak. Bu, yalnızca birkaç milyon yıl sürecek olan ilk kırmızı dev evresinin sonunda meydana gelecek”, diyor Lee Anne Willson.

Araştırmacının öngörülerine göre, “100 milyon yıl daha geçince Güneş, kısa bir süre için önemli ölçüde genleşecek ve Dünya’yı da tehdit edecek. Güneş, yeterince kütle yitirmeden önce, Dünya’nın kurtulabilmesi için onun yörüngesinin dışına taşacak şekilde genleşecek.

Büyük olasılıkla Güneş, Dünya’yı yutmadan önce, onu birkaç yüzyıl boyunca saracak, daha sonra geri çekilecek ve Dünya’yı tekrar bırakacak.” Dünya’nın sonu gelmeden önce Ay yok olacak. Gelgit olaylarının bozulmasından dolayı Ay’ın yörüngesi enerji kaybetmiş olacak. Bu nedenle hem dönme hızı yavaşlayacak, hem de Dünya’dan giderek uzaklaşacak. Dünya’nın da kendi çevresindeki dönme hızı yavaşlayacak, günler giderek uzayacak. Yedi milyar yıl sonra, her iki gökcismi de senkronize bir biçimde dönmeye başlayacak ve her zaman aynı yüzlerini gösterecekler: O tarihlerdeki bir gün, şimdiki 47 güne eşit olacak. Ancak Dünya ile Ay kırmızı devin dışına düştükleri anda, Ay, seyrelmiş yeşil gazın etkisiyle Dünya’ya oranla daha güçlü bir biçimde durdurulacak (tutulacak).

Bu durumdan dolayı yörüngesi tekrar küçülecek. Ay, en sonunda Dünya’ya o kadar yaklaşacak ki onun kütleçekim alanınca parçalanacak. Bu parçalar, kozmik bombalar biçiminde Dünya üzerine düşecek ve sıcaklığı giderek artan yüzeyinde dev kraterlerin oluşmasına yol açacak.

O andan sonra artık çok fazla zaman kalmayacak. Güneş’in atmosferindeki sürtünme Dünya’nın enerjisini alacak. Böylece Dünya’nın yörüngesi, sarmal biçiminde,Güneş’e giderek daha fazla yaklaşacak. Önce yerkabuğunun kayalardan oluşmuş bölümü buharlaşacak,sonra da manto tabakası çözülmeye başlayacak.Birkaç onyıl sonra da evrendeki tek mavi gezegen yanmış olacak. Gezegenimizden geriye pek birşey kalmayacak. Güneş’te, Dünya’nın bir zamanlar varlığına ilişkin çok küçük bir değişim oluşacak. Güneş’in dış zarfındaki metal (hidrojen ve helyum dışındaki tüm elementler) yaklaşık yüzde 0,01 kadar artmış olacak.

Güneş uzun bir süreç sonunda kütlesinin %40-50’sini kaybederse ya da ani kütle kaybı %20′yi aşmayacak olursa, o zaman belki Dünya yok olmaktan kurtulabilir.
Bunu da gözardı etmeyen bilim adamları bu nedenle Dünya’nın nihai kaderi konusunda kesin bir şey söyleyemiyorlar.

Willson’a göre en büyük belirsizlik, Güneş’in “helyum parlaması” sırasındaki davranışıdır. Helyum parlaması şöyle oluyor.Güneş’in merkezindeki hidrojen yakıtı, nükleer tepkimeler sonunda tümüyle helyuma dönüşünce, merkezde tepkimeler duruyor. Ancak, merkezi çevreleyen ince bir katmanda hidrojen yanmaya devam ediyor. Isınan merkezdeki helyum çekirdekleri bu kez yeniden birleşerek karbon ve oksijene dönüşmeye başlıyor. Artan sıcaklık nedeniyle yıldızın “zarf” denen dış katmanları şişiyor. İşte kütle kaybının ne kadar olacağı bu patlamaların ne şekilde gerçekleşeceğine bağlı.
Yıldızların gelişim modelleri üzerinde yıllardır yapılan oldukça başarılı araştırmalardan sonra bile, Dünya’nın kaderine ilişkin en temel soru yanıtlanamıyor. “Dünya’ya neler olacağını gerçekten bilmiyoruz” diye yanıt veriyor Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden Fred Rasio. Bu nedenle, başka varsayımlarıda dikkate almak gerekiyor.

Dünya’nın, bu ateş saldırısını şekilsiz bir kalıntı olarak atlatması, bazı kuramlarca pek de olası görünmüyor. Kırmızı devin büyüyen alevleri yalnızca Dünya’nın atmosferini, yerkabuğunu ve mantoyu buharlaştırsa dahi, geriye nikel ve demirden oluşan çekirdek kalır. Çekirdek de zamanla soğur ve koyu bir metal kütle halinde beyaz cüce durumundaki Güneş’in çevresinde döner. Bu tür bir senaryonun gerçekleşebileceğini Ejderha takımyıldızında, bize 65 ışık yılı uzaklıkta olan GD356 adlı beyaz cüce gösteriyor. Bu yıldızın ışığı, şu ana kadar açıklanamayan nedenlerden dolayı kutuplanmış – yalnızca bir düzlemde salınıyor. Avustralya’daki Ulusal Üniversite’den Jianke Li, Lilia Ferrario ve Dayal Wickramasinghe, kısa bir süre önce, kutuplanmış ışınımın hidrojen atomlarınca yıldızın kutuplarından yayımlandığını öne sürdüler. Bilim adamları bu hidrojen atomlarının elektrik akımlarınca uyarıldıklarını tahmin ediyorlar. Bu atomlar, yıldızın güçlü manyetik alanınca, beyaz cücenin çevresinde dönen metalik bir gezegen kalıntısına indüklenmiş olabilirler. Elektrik akımları, iyonlaşmış gazlar yoluyla cüce yıldız çevresinde şu ya da bu metal çekirdek arasında akıyor olabilir. Manyetik alan da, ışınımın kutuplanmasına yol açıyor olabilir.

Dünya, ne kadar zarar görmüş olsa da, Güneş’in devleştiği evreleri atlatırsa, beyaz cüce’nin çevresinde uzun süre dolaşabilir – ancak sonsuza değin değil. Zaman geçtikçe yıldızın kalıntısı soğuyacak. En sonunda yalnızca hafifçe kızılötesi ışınım yayan siyah bir cüce haline gelecek. Ancak bu kara kozmik kütle bile hâlâ Dünya’ya mezar olabilir. Çünkü Albert Einstein’in genel görelilik kuramına göre, bir cismin çevresinde dönen her cisim kütleçekim dalgaları yayar. Cisim böylelikle hareket enerjisi kaybına uğrar ve yörüngesi, ölümün ağır sarmalı haline gelir. Kısaca Dünya, Güneş’in sonunu atlatsa ve yörüngesi de bir dış etkiyle bozulmasa bile, yine de en sonunda Güneş’in kalıntısına düşecek. Bu yaklaşık 100 milyar yıl sonra olabilecek. Ne var ki böylesine olağanüstü uzunlukta zaman aralıklarında hiç beklenmedik şeyler de olabilir. Dünya’dan arta kalan kütle, belki de yakınından geçen bir yıldız tarafından ölmüş Güneş’inden uzaklaştırılacak ve uzayın derinliklerine fırlatılacak. O zaman Dünya, atomlar bozunup kara delikler yok olana kadar ve karanlık evren tümüyle soğuk ölüme terk edilene kadar boşlukta salınacak.

Bu kozmik fırlatma eylemi, Güneş kırmızı dev haline gelmeden çok önce, Dünya’yı yıldızının kavurucu kollarından kurtarmak için doğanın tezgâhladığı bir kaçış da olabilir. Gelgelelim, dev Güneş’in kızgınlığından kurtulma olasılığı pek düşük: Önümüzdeki iki milyar yıl için bu kaçışın gerçekleşmesi olasılığı 100 000′de bir. Çünkü yıldızlar, Samanyolu’nun sarmal kollarına öylesine seyrek yerleşmişler ki, bu tür karşılaşmaların meydana gelmesi çok düşük bir olasılık.

Gökbilimciler, Dünya’nın yörüngesinin doğrudan bozulma olasılığınıysa 2,2 milyonda bir olarak hesaplamışlar. Ancak dış gezegenler, daha büyük bir tehlike altındalar. Bu da Dünya’yı etkileyebilir: Bir başka yıldızla karşılaşma sonucunda, Jüpiter’in Dünya’ya yaklaşıp onu ya uzaya fırlatması ya da Güneş’e doğru itmesi olasılığı 100 000′de bir olarak düşünülüyor.
Dünya’nın yörüngesindeki küçük değişimler bile büyük sıcaklık değişimleri gibi korkunç sonuçlara yol açabilir. Ayrıca, asteroitler ve kuyrukluyıldızlar Dünya’ya çarpabilir. Dünya, doğrudan bir komşu yıldız tarafından Güneş Sistemi’nden uzaklaştırılırsa, gelgit güçleri nedeniyle önce denizlerde dev dalgalar oluşur. Yıldızların çoğu, ışık yayma güçleri az olan kırmızı cüceler oldukları için, Dünya’nın bu kozmik buluşma sonucunda alev alması düşük bir olasılık. Dünya bunun yerine, şair Robert Frost’un da konu ettiği
gibi, bir buz kütlesine dönüşecek. Birkaç yıl sonra da Güneş Sistemi’nden fırlayıp yalnızlığa doğru, sonsuz bir karanlıkla kaplı buz gibi bir geleceğe yolalacak."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İNTERNET HIZ TESTİ İÇİN BASINIZ !